Yazılar

Hamilelik sürecimin başında keşke bana söylenseydi…

9 AY ÖNCESİNE NOTLAR

Hamilelik, neredeyse çoğu kişinin yaşadığı ya da şahit olduğu bir süreç
olduğu için kimilerince fazlasıyla sıradanlaştırılan, kimilerince de halk
arasında dolaşan kötü hamilelik hikayeleriyle fazlasıyla korkulan bir dönem
olabiliyor. Bu yazıda, hamile olmadan önce bana söylenmiş olmasını
isteyeceğim birkaç hususu hemcinslerimle paylaşmak istedim.

Çocuklaşan Kadınlar Algısı

Doğumuna birkaç gün kalan bir anne adayı olarak hamileliğin nasıl olduğunu
soran birine şöyle derim: Uzun süren, sabır isteyen, elbette zorlukları
olan, ancak içinde hissettiğin canlının her geçen gün nasıl geliştiğine
bizzat şahit olarak ve ona hayat kaynağı olduğunu derinden hissederek bir
mucizeyi yaşadığın, kendini her geçen gün daha da güçlü hissettiğin bir
süreç. Öncelikle şunu kesinlikle bilmek gerekir ki herkesin hamilelik
süreci birbirinden farklı. Filmlerde, dizilerde gördüğünüz her daim iştahla
bir şeyler yemek isteyen, sürekli ağlayan, mantıklı hareket edemeyen ve
adeta yetişkin bir insandan bir çocuğa dönüşen hamile kadın imajını
zihninizden atın. Hamilelik böyle bir ‘hayattan ve kendinden kopuş süreci’
değil. İnsan, yaşadığı her tecrübeye kendi karakterini getiriyor, kendisini
katıyor. Her yaşanmışlık gibi hamileliğe de kendi karakterimizi, ruhumuzu,
zihniyetimizi ve hayata yaklaşım tarzımızı taşıyoruz. Hamilelik bizim bu
bütüncül kişiliğimizle algıladığımız ve içinden geçtiğimiz bir süreç
oluyor. Bu yüzden örneğin çoğunlukla kaygılı bir insansanız hamilelik
sürecindeki gelişmelere de beklenenin üstünde kaygılı bir şekilde
yaklaşmanız, soğukkanlı biriyseniz bunları doğal sürecin birer parçası
olarak kabul etmeniz muhtemeldir. Burada hamileliğin size hiçbir duygusal
yük getirmeyeceğini iddia etmiyorum. Elbette vücudunuzdaki sayısız
değişimin ve bir canlıyı dünyaya getiriyor olmanın getirdiği birtakım
duygusal zorluklar olacak. Bu bakımdan bir ölçüde kaygı duymak ve başka
bazı olumsuz addedilen duyguları yaşamak oldukça doğal. Ancak söylemek
istediğim, bunları hissederken ne yaptığını bilmeyen bir çocuğa
dönüşmeyeceğiniz gerçeği. Bunu, doğumuna sadece iki hafta kalana kadar
avukatlık mesleğini yapmış biri olarak söylüyorum; yani test edildi,
onaylandı.

Planlı Bir Geçiş

Hayattan kopmadan geçen güzel bir hamilelik dönemi için öncelikle hamilelik
öncesinde birtakım düzenlemeler yapmak gerektiğini düşünüyorum. Ben bunun
çok faydasını gördüm. Evliliğimin beşinci yılındayım. Dördüncü yılımıza
kadar tahmin edebileceğiniz üzere çevreden neden çocuk sahibi olmadığımıza
dair birçok soru işittim. Sınırı aşıp “hanginizin çocuğu olmuyor” diye
soran bile oldu. Kimileri de mesleğimin henüz ilk yıllarında iken, akşama
kadar adliyede ayakta koşturup, şanslı günümse akşama doğru ofise geçip
dilekçe yazıp, değilse emniyete ifadeye gidip, iş çıkışı da yüksek lisans
dersim için karşı yakada bulunan okuluma giderek evime neredeyse her gün
23.00 civarı döndüğüm dönemlerde “çocuk yap aradan çıksın” diye beni
düşündüklerini (!) ifade eden iyi niyetli nasihatler ediyorlardı.
Kendilerine herhangi bir dönemde çocuk sahibi olmayı “istemediğimizi”
söyleyerek bu şokla onları baş başa bırakmayı tercih ettim. Çünkü bir
çocuğa yapılabilecek en büyük iyiliklerden birinin onu iyi şartlarda
dünyaya getirmek olduğunu düşünüyorum. Doğduğu andan itibaren yapacağımız
bütün fedakarlıklar ve uğraşlar, onu ancak doğduğu şartların biraz
ilerisine taşıyabilecek. Üstelik annenin hamilelik sürecindeki fiziksel ve
ruhsal zorlanmalarının hepsi çocuğun bilinçaltının oluşumunda bir yer
edinecek. Bu yüzden, arkadaşlarımızın tatlı kızları Nil bizi baştan çıkarıp
çocuk sahibi olmaya ikna ettikten sonra öncelikle yüksek lisansımı
tamamladım ve tezimi kitap haline getirip yayımlattım. Bir süre boşa çıkan
hafta sonlarımın tadını çıkarıp dinlendim. Elimde olan dava dosyalarının
gidişatı bu sene işlerimin önceki seneye göre daha az yoğun ve daha az
stresli olacağını gösteriyordu. Bunun gerçekleşmesini bekledim ve hakikaten
işlerim günde bir- ikiden fazla mekâna gitmem gerekmeyecek ve sabah 9 –
akşam 6 sınırını aşmayacak şekle geldiğinde artık hamilelik sürecime
başlayabileceğime karar verdim. Bu planlı geçiş süreci, yani şartlarımı
kendim ve bebeğim için en uygun hale getirme çabası hamilelik sürecimde
yaptığım en iyi şey oldu.

“Bize Görünme”

Hamileliğimin başlamasıyla, hamile olma hali ile ilgili ne kadar az şey
bildiğimi tecrübe etmiş oldum. Çevremden hamilelik belirtisi olarak
duyduklarım genelde mide bulantısı ve baş dönmesinden ibaretti. Oysa dönem
dönem hemen her organınızda görülen rahatsızlık verici durumlar, sindirim
yavaşlığı, sık sık hissedilen yorgunluk, nefes darlığı, uykusuzluk,
kramplar, çeşitli uzuvlarda ağrı, bebeğin büyüdükçe sürekli olarak mide ve
diyaframınızı tekmelemesi ve burada saymadığım birçok semptom hamileliğe
dahilmiş. Bu şekilde zorlansa da kadın vücudu bu semptomlarla normal
hayatına devam etme gücüne sahip. Bunları normal karşılayıp, nefes
egzersizleri, yürüyüş ve düzenli sporla etkilerini en aza indirmek de
mümkün. Öte yandan bir insanın dokuz ay boyunca bu tarz sıkıntılarla
uğraşması elbette ki yorucu bir süreç. Fakat hamile iseniz bu fiziksel
zorluklarınızdan bahsetmeniz toplumda ilginç bir rahatsızlık uyandırıyor.
Yukarıda saydığım rahatsızlıklardan yalnızca birini yaşayan bir kişiyi
düşünün. Mide bulantısı veya nefes darlığı nedeniyle tüm gece (yalnızca bir
gece) uyuyamadığını nasıl uzun uzadıya anlatacağını ve insanların onu nasıl
bir empatiyle dinleyeceklerini düşünün. Bu empati hali nedense hamile biri
söz konusu olduğunda bir anda ortadan kalkıyor ve rahatsız oluşunu ima
etmesi dahi karşısındaki insanlarda rahatsızlık oluşturuyor. Bu üçüncü
kişiler, hamile kadına hamileliğiyle gündeme gelmeye çalışma, hamile
oluşunu kahramanlık hikayesi gibi sunmaya çalışma gibi yakıştırmalar
yapıyorlar. Yani, dokuz ay boyunca hiçbir sıkıntınız yokmuş gibi
davranmanız ve size sorulduğunda dahi gerçekte nasıl olduğunuzu gizlemeniz
bekleniyor. Buna benzer bir durum toplu taşıma araçlarında da yaşanıyor.
Öncelikle çoğunu otuz yaş üstü kadınların oluşturduğu az rastlanan bir grup
hariç kimsenin size yer vermeyeceğini ve neredeyse dokuz ayın tamamında
ayakta yolculuk yapacağınızı bilerek başlayın. Ancak bu noktada şöyle bir
durum da oluyor: Kimseden yer isteme gibi bir niyetiniz yokken, yalnızca
bulduğunuz bir tutacağa tutunmuş yolculuk yapmaya çalışıyorken önünüzde
oturan insanlar başlarında durarak kendilerinden yer istediğinizi düşünüp
gözlerini devirmeye başlıyor. Metronun hamileler için öncelikli olan
asansörüne binmeye gittiğinizde uzaktan sizin geldiğinizi görenler aceleyle
asansöre binip kapıyı kapama düğmesine basıyorlar, siz yetişemeyin diye.
Yani o anneliği her fırsatta yücelten, en büyük mertebe sayan, anne olmak
istemeyen kadınları eksik gören necip milletimiz, kadın hamile olduğunda
destek olmak şöyle dursun “bana görünme” diyor.

Yeni Trend: Doğallık Takıntısı

Gelelim sürecin “kendi türünüz” ile yaşamak zorunda kaldığınız kısmına. Son
yıllarda yaygınlaşan hamilelik uygulamaları gerçekten çok işinize yarıyor.
Bu uygulamalar üzerinden her hafta bebeğinizde ve sizde nasıl değişimler
olduğunu öğreniyor, bir kısmını hissettiğiniz değişimlerin bilimsel
açıklamalarını anlıyorsunuz. Ayrıca sizinle aynı haftalarda ya da daha
ileride olan bir sürü hamile ile yazışabiliyor, onların tavsiyelerini ve
yorumlarını okuyabiliyorsunuz. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şu ki
hemen her eğitim seviyesinden insan bu uygulamalarda yorum ve tavsiye
yazabiliyor. O yüzden zaman zaman faydalı olsa da kendinizi buradaki
yorumlara çok kaptırmamakta ve temel başucu rehberinizi bilim insanları
tarafından hazırlanmış kitaplar yapmakta fayda var.

Gerek bu tarz sosyal medya platformlarında gerek gerçek hayatta
karşılaştığınız hamile kadınlarla ve bu sektör içindeki kişilerle
iletişiminizde yoğun olarak maruz kalacağınız “doğallık takıntısı” hakkında
da sizi uyarmak isterim. İlk hamileliğimi yaşadığım ve daha önceleri ilgimi
çeken bir alan olmadığı için her daim böyle bir furya var mıydı yoksa son
yıllarda mı oluştu bilemiyorum. Ancak şu an tıpkı aşı karşıtlığı gibi yoğun
şekilde kitlelere hâkim bir takıntı olduğunu görebiliyorum. Her durumda
mümkün olduğu ölçüde doğal ve sağlıklı olanın tercih edilmesi gerektiği
tartışmasız. Ancak hamilelik ve doğum süreçlerinde bu tercih annenin ve
bebeğin sağlığını riske atacak kadar ileri götürülüyor. Üstelik anneler ve
babalar bunu özgür iradeleriyle bilinçli olarak yapıyorlar. Modern tıbba
karşı paranoya boyutunda bir şüphecilik taşıdıkları için doktorlarının
uyarılarına da kulak asmıyorlar. Bilakis doktorun uyarılarını kendilerini
“kesmek için” (sezaryenden bahsediyorlar) söylenen bahaneler olarak görüyor
ve bunu açıkça ifade ediyorlar. Maalesef bilimsellikten uzak bazı gebe
eğitimleri de bu algıyı besliyor. Örneğin bizzat katıldığım bir eğitimde
doktor amniyon sıvısının azalması yahut bebeğin kalp atışlarının
düzensizleşmesi sebebiyle mecburi sezaryen yapılması gerektiğini söylerse
buna nasıl karşı çıkabileceğimiz, biz onay versek dahi eşlerimizin bunu
nasıl engellemesi gerektiği, bebeğimize yapılan K vitamini ve hepatit B
aşılarının nasıl “neslimizi bozmak için” yapılan birer tuzak olduğu, bu
tarz müdahalelerin bebeğimizin ileride seri katil olmasına varacak kadar
olumsuz etkiler doğurduğu gibi hususlar konuşuldu. Sosyal medyada, günlük
hayatınızda, iş yerinizde ve akrabalar arasında bu fikirler dört koldan
sizin ve eşinizin üzerine gelecek. Bunları durdurmak için elimde bir reçete
yok. Yapılabilecek tek şey dünyada çocuk sahibi olan ilk çift olmadığınızın
farkına vararak sakin olmanız ve kafanızı kurcalayan hususlarda doktorunuza
ve bilimsel eserlere başvurmanız. Bir de söylemeden geçemeyeceğim: Siz bir
dahi değilsiniz. Bebeğiniz de muhtemelen insanlığın yüzyıllardır beklediği
bir kurtarıcı ya da dahi olmayacak. Bunun sebebi de doktorun bebeğiniz
doğduktan sonra onu sağ eliyle tutup sol eline alması, bu sırada kordonu
keserken makasın çok keskin olması vs. değil. Eğitimini almadığınız bir
alanla ilgili bu tarz ayrıntılara odaklanmak yerine, vaktinizi bebeğinizi
nasıl yetiştirmeniz gerektiğine dair kendinizi geliştirmeye ayırmanız çok
daha faydalı ve anlamlı olacaktır.

Tüm bu keyifli ve keyifsiz durumlar, hamilelik süresince herkesin değilse
bile birçoğunun karşısına çıkacak. Hamileliği öncesinde çokça araştırma
yapmış biri olarak hiç rastlamadığım ve bana hiç söylenmeyen bu hususları
benden sonrakilerin ne ile karşılaşacaklarını bilmeleri için paylaşmak
istedim. Birçok iç ve dış ses arasında kalsanız da hayatınızda çok anlamlı
bir serüven olacak hamilelik sürecini kendiniz olarak başlatıp, yine
kendiniz olarak sürdürmeniz dileğiyle…

Handan Sena Lezgioğlu