Çocuklar Neden Sürekli “NEDEN?” Diye Sorar?
Yaşadık, gördük. Küçük çocuklar yanımıza koşup varoluşsal sorularla geliyor. Su neden ıslak? Ya da daha iyisi: Su ıslak olduğu için kriz çıkarıyorlar. Her ne kadar “bu da geçecek bir dönem” diye kendimizi sakinleştirmeye çalışsak da, açıkçası bu dönemin mümkün olduğunca uzun sürmesini dilemeliyiz. Çünkü günün birinde hayatınıza böyle bir an girerse, hatıraları taze tutacak bir video düzenleme sahip olun, derin bir nefes alın ve oyuna dahil olun.

Ne Kabalık Ne de Ukalalık. Merak = Zorunluluk
En baştan bir şeyi netleştirelim. O minik insan sabah kahvesinden önce sizi duygusal olarak yıkmak için “neden” diye sormuyor. Kaba değil. Dünyayı ele geçirmeye çalışmıyor. Bir sorgucu kariyerine de hazırlanmıyor, merak etmeyin.
Bu tamamen zorunlu bir beyin inşası meselesi.
Üç ile beş yaş arasındaki bir çocuğun zihni bir kütüphaneye benzemez. Daha çok, güvenlik sorumlusu olmayan bir şantiyeye benzer. Ve evet, bunun pek hayırlı olmadığını biliyoruz. Nöronlar sürekli ateşlenir (aşırı kafein almış bir stajyer gibi düşünün) ve biri kuralları yeniden yazmadan önce diğer nöronlarla bağlantı kurmaya çalışırlar. “Neden?” sorusu aslında beynin üzerine yapıştırılmış bir post-it gibidir: “Bu, bildiğim bir şeyle bağlantılı mı? Lütfen bilgi ver.”
İşin tatsız gerçeği şu: İnsan beyni kullanıma hazır bir kullanım kılavuzuyla doğmaz. Parçalar hâlinde doğar. Hem de bolca. Bu parçaları bir araya getirmeye zorlayan işletim sistemi ise meraktır.
Çocuğunuz size gökyüzü neden mavi diye sorduğunda, atmosferik saçılımı merak etmiyor (dürüst olalım, siz de etmiyorsunuz). O anda yaptığı şey nöral haritalama. Yani neden-sonuç ilişkilerini, kelimelerle anlamları, insanlarla açıklamaları birbirine bağlayan zihinsel yapılar kuruyor. Verdiğiniz her cevap, beynin şu kararı vermesine yardımcı olur: “Bu iki kavram aynı klasörde mi, değil mi?”

Nöro-Orman
Verdiğiniz her cevap bir boşluğu doldurur. Ama bu biraz Yunan mitolojisindeki o yaratık gibidir… Adı neydi? Hydra! Evet, o. Bir başını kestiğinizde yerine yenileri çıkan yaratık. Aynı şekilde, verdiğiniz cevap yeni boşluklar yaratır. Bir sinir yolu sabitlenir sabitlenmez, on tane yenisi yanar: “Dur, bu doğruysa, peki ya şu?”
Tebrikler. Gelişmekte olan bir zihinde nöral ağ zincirini tetiklediniz. Şu anda canlı bir beta test yürütüyorsunuz.
Soruların bitmek bilmemesinin nedeni de bu. Yetişkin beyni verimliliği önemser. Çocuk beyni genişlemeyi. Siz kapanış istiyorsunuz. Onlar kapsam istiyor. Siz A’dan B’ye en kısa yolu arıyorsunuz. Onlar alfabenin tamamını haritalıyor, olur da lazım olur diye.
Nörolojik olarak merak etmeme seçeneği yoktur. Beyin bu dönemde bağlantılar kurmazsa, ileride çok daha agresif budama yapar. Çevirisi şu: Kullanılmayan bağlantılar silinir. “Neden?” sorusu beynin attığı bir çığlıktır: “BUNU ŞİMDİ SİLME. LAZIM OLABİLİR.”
Sosyal Öğrenmenin Sonu Yoktur
Yetişkinler dünyada işlevsel olmanın ne kadar öğrenme gerektirdiğini unutur. Üstelik sadece kendi deneyiminizden öğrenmek çok pahalıdır. İlgili yetişkinleri olmayan çocuklar buna mecbur kalır. Ocağın neden sıcak olduğunu soracak kimse yoksa, yanarak öğrenirler. Yanlış anlamayın, ilgili ebeveynleri olan çocuklar da kendilerini belaya sokar. Sürekli. Ama “kendim denemek istiyorum” ile “bana öğretecek kimse yok” arasında büyük bir fark vardır.
Elbette bir noktada kendi hatalarını yapmalarını isteriz. Ama küçük çocuklar için en büyük ödül hâlâ güvenliktir. Evet, dakikada bin soru soracaklar. Evet, cevaplayın.
Bu arada anne/baba radarınız boşuna yok. Ya çocuk merak numarası yapıp oyalıyorsa? Melek olmadıklarını kabul edelim. Manipüle ederler. Sınırları test ederler. Her zaman. Peki masum merakı, oyalamadan nasıl ayıracağız?
Sınır Testi + Oyalama
Net olalım. Çocuklarda şeytanlık yok ama bu minik varlıklar kurnaz, zeki ve vicdan konusunda henüz oldukça eksikler. Bizim görevimiz onları sosyalleştirmek. Bu da, cevap almak için sorulan sorularla, istenmeyen süreci geciktirmek için sorulan sorular arasındaki farkı yakalamayı öğrenmek demek.
Örnek verelim.
Saat 19:30. Dört yaşındaki çocuğunuzun uyku rutinine başlaması gerekiyor. Banyo, hikâye, arada bir kriz, sonra uyku. Ama çocuk zeki. Ve çabuk fark ediyor: Ne kadar çok soru sorarsa, rutin o kadar gecikir.
Ama siz de saf değilsiniz. Hem cevap verip hem de bu numarayı nasıl boşa çıkarırsınız?
- Pozitif kalın. Cevaplayın. Ama elinden tutup banyoya doğru yürürken cevaplayın.
- Sorular yatakta geliyorsa endişe yok. Sakince cevap verin. Gece soruları, çocukların gün içinde sordukları en önemli sorular arasında olabilir. Ama uyuması gerekirken hâlâ zorluyorsa, yatağa 20 dakika daha erken götürmeyi deneyin.
- Size küçük bir numara: Daha iyi sorular sorabilmesi için her 5 dakikada bir soru sorabileceğini söyleyin. Ama bunu sanki gizli bir silah açıyormuş gibi heyecanla anlatın. Sonra da deyin ki: “Cevabı dinledikten sonra gözlerini ve ağzını 5 dakika kapalı tutarsan (ne zaman açacağını ben söyleyeceğim), bir sonraki soru daha da güzel olacak!”
- İnanın, işe yarıyor. Üç turdan sonra uyumazsa, zaten henüz uyku vakti değildir. Genel olarak uykuya dalmakta zorlanıyorsa bir anlaşma yapın ve bozmayın. Mesela: “10 soru soracağım, daha fazla değil. İyi kullan.”
Sözünüzü tutun. Aldatmayın. Çocuklar dürüstlüğü kilometrelerce öteden koklar. Üstelik siz onlardan dürüstlük bekliyorsanız, karşılığını vermek zorundasınız.

Şaka Yap, Cevapla, Bak Ne Oluyor
Tüm soruları cevapladınız mı? Harikasınız. Cevabı bilmiyor musunuz? “Bilmiyorum, gel birlikte bakalım” deyin. Saçmalamaya izin verin. Çünkü saçmalık ve oyun, şeyleri ciddiye fazla almamayı öğrenmenin yoludur.
Elbette nöroçeşitli çocuklar için dinamikler farklıdır; her cevabı aynı hafiflikle almalarını bekleyemezsiniz. Ama nörotipik çocuklar genelde benzer tepki verir. Etkileşimi severler. Merak ettikleri için övülmeyi severler.
Oğlum bir keresinde bana bakterilerin uzayda, vakumda yaşayıp yaşayamayacağını sordu. Vallahi bilmiyordum. Birlikte internete baktık (yaşıyorlarmış bu arada). Keşke o zamanlar Clideo olsaydı da bir video yapsaydım. Dört yaşından gelen, hayatımın en iyi sorusuydu.

