‘Resilience’ beklenmedik ve zorlayıcı olaylar karşısında sağ kalım anlamına gelen bir terim. Ne yazık ki tam Türkçe karşılığı yok, psikolojik dayanıklılık, esneklik olarak kullanılıyor. Stresli ya da travmatik yaşam olaylarından sonra ciddi psikososyal kayıplar yaşamadan iyileşmeyi başarabilmek becerisi aslında.
‘Resilient’ ise ruhsal darbelerde sallanan ama düşmeyen, esneyebilen kişi olarak tanımlanabilir.
Biz uzmanlar biliyoruz ki travma yaşayan herkes yaşadıkları kötü olaylardan travmatize olmazlar. Birçok bilimsel çalışmanın gösterdiği gibi travmatik yaşantılar yaşayanların düşük bir yüzdesinde ruhsal ve fiziksel hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur. Yaşanan olay bir yakının kaybı, doğa afeti, kaza, ölümcül hastalık ya da şiddet olsa da oran hemen hemen aynı kalıyor. Yani çoğumuz aslında resilient.
Yapılan çalışmalar resilient insanların uyum yeteneğinin gelişmiş olduğunu gösteriyor. Yani kişi yeni durumlara daha esnek tepki gösteriyor, yaşamını yeni durumuna uygun olarak tekrar gözden geçirip düzenleyebiliyor. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, ‘resilient’ kişi yaşadığı zor durumlarda hayatın anlamını bütünüyle sorgulamadan, yeni bir bakış açısı geliştiriyor. Bir kriz evresinde olduğunu biliyor ve bununla ilgili duygu ve düşüncelerini bastırmaya çabalamak yerine normal yaşamına dönmesi için bu duygu ve düşünceleri yaşaması gerektiğinin farkında oluyor.
Yapılan araştırmalar bu kavramın genetik kökenli olmayıp öğrenilen, geliştirilen ve desteklenen bir kişilik özelliği olduğunu söylüyorlar. Bir felaketin neden olduğu stresin çocuklarda düşünme ve problem çözme becerileri üzerinde olumsuz etki bıraktığını biliyoruz. Ancak, düşünme becerileri güçlü, aile desteği olan ve sosyal ilişki kurabilen çocukların en stresli durumlarda bile psikolojik olarak sağlam bir duruş gösterilebileceği bulgulanmış. Yine araştırmalar, resilient çocukların duyarlı ve destekleyici bakım alan, duygu düzenleme ve sosyal becerileri güçlü, dürtü kontrolü olan, sağlıklı akran ilişkileri kurabilen çocuklar olduğunu vurguluyor.
Yaşadığımız hayat hepimiz için travmatik deneyimlerle dolu. Öncelikle yetişkinler olarak kendi yaşantımızda sorunlarla nasıl başa çıktığımızı, problemlerimizi nasıl çözdüğümüzü gözden geçirmeli ve duygularımızı nasıl ifade ettiğimizi farketmeliyiz. Resilient bir birey yetiştirmek için asla geç değil. Çocuklarıyla empatik ilişki kurabilen, yaşlarına uygun aktivitelere yönlendiren, yaşıtlarıyla sosyal ilişkiler kurmasını sağlayan yaratıcı işlevlerini geliştiren, planlama, problem çözme becerilerini artıran tutum ve destek veren aileler ruhsal olarak dayanıklı çocuk yetiştirmede başarılı bulunuyor. Bu nedenle anne babalar olarak fiziksel olduğu kadar ruhsal olarakta dayanıklı ve sağlıklı çocuklar yetiştirmek aslında çocuklarımıza verebileceğimiz en değerli armağan.
Unutmamalıyız ki psikolojik sağlamlığı desteklenen çocukların yetişkinlik dönemlerinde zorluklar karşısında daha dayanıklı oldukları, daha sağlıklı ve uzun yaşadıkları, ilişkilerinde daha mutlu, okulda ve işlerinde daha başarılı, yetişkiler olduğu bir gerçektir.
Başarılı bir şekilde güncellendi
Başarılı bir şekilde silindi
İşleminiz gerçekleştirilirken hata oluştu.