Değişik kişiler tarafından tanımlanmıştır. Ama en çok kabul gören tanım Salovey ve Mayer tarafından 1990 yılında yapılan tanımdır. Hem kendimizin hem de karşımızdakinin duygularını algılayabilmek diyebiliriz kısaca. Alt başlıklarını ise şöyle sıralayabiliriz;
1. Duyguları genel olarak bilmek, tanımak
2. Kendi duygularımızın farkında olmak
3. Fark ettiğimiz bu duygularımızı yönetebilmek
4. Karşımızdaki kişi/kişilerin duygularını algılayıp, fark edebilmek
5. Ve tüm bu farkındalıklarımızı, olaylara tepki verirken kendimiz için rehber olarak kullanabilmek
Duygularımızı yönetebilmemizi sağlar. Yani duygularımızın bizi yönetmesi yerine, biz duygularımızı yönetebilmeye başlarız. Direksiyon bizde olur, duygularımızda değil.
“Dayanamadım, bağırdım. Çok öfkelendim. Keşke kendimi tutabilseydim.” Bu çoğumuzun ara ara kullandığı cümlelere ufak bir örnek. “Keşke” kelimesi beraberinde üzüntü, pişmanlık gibi duyguları da getirir. Duygu farkındalığı olan kişilerde gözlediğimiz tepkiler ise farklıdır. Bu kişilerin, daha sonra üzülecekleri tepkiler vermek yerine, çatışma konularını olumlu çözümler üreterek sonlandırabildiklerini gözlüyoruz.
Tepkilerini vermeden önce “durup düşünme” becerilerini devreye sokuyorlar. Daha önce de belirttiğim gibi direksiyon kişinin kendinde oluyor, duygularında değil. Sabredebilme, plan yapabilme, erteleyebilme, dolayısıyla da probleme çözüm üretebilme becerileri daha yüksek.
Yetişkin yaşamımız için son derece gerekli olan bu becerinin temelleri elbette ki küçük yaşlardayken atılıyor. Diğer pek çok beceri alanlarımız gibi.
Bu konuda ilk vurgulanacak nokta çocuklarınızın duygu farkındalıklarını arttırmanız yönündedir. Yani çocuklarınızın duyguları tanımasını ve kendi duygularının farkında olmasını sağlamanız.
Çocuğunuzun günlük yaşamda verdiği tepkileri hangi duyguyla verdiğini ona geri söyleyerek başlayabilirsiniz işe. Bu “Aynalama” dediğimiz ve çocuk doğduğu günden itibaren ebeveynlerin uygulamasını önerdiğimiz bir yöntemdir.
Örneğin çocuğunuz ağladığında; “Niye ağlıyorsun?” ya da “Ne oldu gene?” ya da “Sen bebek misin ki ağlayarak anlatıyorsun?” demek yerine, “Sen bir şeye üzülmüşsün,” ya da “Sen bir şeye kızmışsın,” gibi cümlelerle verdiği tepkinin arkasındaki duyguyu çocuğun fark etmesine yardımcı olabilirsiniz.
Bu yaklaşımla çocuğunuz hem gerçekte ne yaşadığını ve duygusunun ne olduğunu fark edebilecek, hem de davranışının arkasında örtülü olarak duran duygusunun sizin tarafınızdan anlaşıldığını hissedecektir. Anlaşıldığını hissetmek hepimiz için, ama özellikle 0-6 yaş grubu için, son derece önemlidir. Anlaşıldığını hissettikçe içsel güven duygusu olumlu yönde gelişecektir. Anlaşıldığını hissettikçe başkalarını anlayabilme becerisi gelişecektir. Anlaşıldığını hissettikçe ben bu dünyada varım, fark ediliyorum ve önemliyim hissi oluşacak ve gelişecektir. Anlaşıldığını hissettikçe karşısındaki yetişkinle güvenli bağ kurmanın önemini ve huzurunu öğrenecektir. Ve tüm bunlar, büyüyüp yetişkin yaşamına adım attığında çocuğunuza hayatla baş edebilme gücü verecektir. Sizlerin, ebeveyn olarak, çocuğunuzun bunları öğrenmesindeki rolünüz çok önemlidir. Yaklaşımlarınız rol model olacaktır.
Bu yaklaşım çocuğunuza sınır koymanıza engel değildir. Çocuğunuza doğru davranışı öğretmeyi ve sınır koymayı onu anladığınızı belirttikten sonra yapabilirsiniz.
Yapılan araştırmalar, duygusal zeka gelişiminin çocuğun bellek, dil, yaratıcılık ve muhakeme becerilerinin güçlenmesine önemli katkısı olduğunu göstermektedir. İleride okul yaşantısını ve okul başarısını olumlu yönde etkilediği belirtilmektedir.
Başarılı bir şekilde güncellendi
Başarılı bir şekilde silindi
İşleminiz gerçekleştirilirken hata oluştu.