Dünya Sağlık Örgütü (WHO); Gebeliğin 23. ile 37. haftaları arasında doğan ve doğum ağırlığı 2 bin 500 gramın altında olan bebekleri ‘ prematüre’ olarak tanımlamaktadır.
Ülkemizde de her yıl doğan 1.3 milyon bebekten yaklaşık yüzde 10’u prematüre doğmakta ve bunların üçte biri gibi önemli bir miktarı sadece bin gramın altında dünyaya gelmektedir. Ortalama her 10 doğumdan 1’i prematüre doğum olarak gerçekleşmektedir.
Prematürelerin doğru sınıflandırılması bebeklerin doğum haftasına özgün sorunları olduğu için yaklaşım açısından çok önemlidir. Bebekler ile ilgili tahminlerde kronolojik yaş yerine, düzeltilmiş yaş kullanılmaktadır. Düzeltilmiş yaşın, 2 yaşa kadar kullanımı prematüre bebeğin büyümesinin ve gelişiminin değerlendirilmesinde önem taşımaktadır.
Gelişmiş ülkelerde son 30-35 yıldır ülkemizde ise son 15 -20 yıldır Yenidoğan Yoğun Bakım Üniteler’inin kurulması, teknik donanımın sağlanması, ekip oluşturulması, sür faktan ve destek tedavilerinin devreye girmesi sonucu riskli yeni doğanların özellikle prematürelerin yaşatılma oranları artmıştır.
Günümüzde 32 hafta altı doğan prematüre bebeklerin %85’i yaşatılabilmektedir. Bununla birlikte bu bebeklerin %50’sinde ileride motor koordinasyon bozukluğu (vücut hareketlerinin kontrol ve koordinasyonunda ciddi güçlükler yaşamakta, ince motor beceri gerektiren işleri yaparken zorlanmakta), kognitif bozukluk, dikkat eksiklikleri veya gelişimsel problemleri içeren nörogelişimsel bozukluklar, %5-15 oranında Serebral Palsi, %20-25 oranında ise hafif gelişimsel bozukluklar görülebilmektedir.
Ayrıca preterm bebekler nörolojik bulgu olmasa bile gelişimsel açıdan geri kalma riski taşımaya devam ederler.
Bu bebeklerde erken müdahale çalışmaları ve gelişimsel takip ile oluşabilecek problemleri önlemek veya en aza indirmek mümkündür. Tüm riskli bebekler erken dönemde yapılan çalışmalar ve takip ile daha iyi yaşam şansını yakalayabilir.
Bu bebeklerin doğumdan itibaren en azından 2 yaşa ve ideal olarak erişkin döneme kadar izlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle ileride problem yaşama riski olan bebeklerin erken fizyoterapiye alınması için çocuk nörolojisi uzmanlarının, yeni doğan uzman hekimleri ile işbirliği yaparak bebeklerin fizyoterapiye erken yönlendirilmesi ve yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde de bu konuda özelleşmiş fizyoterapistlerin bulundurulması gerekmektedir.
Prematüre bebekler, annenin rahminde sıkıca kıvrılmış olacakları hamileliğin son aşamalarını kaçırırlar. Doğumdan sonra, yerçekimi bebeği etkiler ve bebeğin kollarının ve bacaklarının yanlara yani gövdeden dışa doğru açılmasına neden olabilir.
Prematüre yani riskli bebeklerde fizyoterapi yoğun bakım ünitesinde başlar ve taburcu olduktan sonra da ihtiyacına göre devam eder.
Küvöz için de özellikle bebeği rahat ve konforlu hissettirecek, anne karnındaki gibi fizyolojik olarak flexion (ortaya toplanma) pozisyonunu devam ettirecek pozisyonlamalar yapılmalıdır.
Hamileliğin son 3 ayında bebek fizyolojik fleksiyon pozisyonuna kavuşur, doğumdan sonra 2-3 ay boyunca bu pozisyonunda kalır. Pozisyonlama ile bu ortaya toplanma üç farklı şekilde (sırtüstü, yan ve yüzüstü olarak) yapılmaktadır. Kıvrılmış battaniyeler, havlular ya da özel olarak yapılmış ürünlerle pozisyonlama yapılır. Bunlar kuş yuvası gibidir. Bu “yuvalar” bebeğe sınır vermek ve kıvrılmış bir pozisyonda kalmasını sağlamak için kullanılabilir. Bebek büyüdükçe “yuvaların” daha az desteklenmesi / kullanılması gerekmektedir.
● Kendini koruma, sakinleştirme ve güvenlik
● Bebek için rahat olduğu pozisyon
● Beslenme ve taşıma pozisyonu açısından önemlidir.
● Yerçekimine karşı hareketler için başlangıç
● Isı kontrolü
● İletişim
● Duysal ve motor arasındaki ilişkiyi oluşturma
● Beslenme
● Hareketlerin başlangıcı ve bitişi için referans oluşturmadır.
Erken müdahale sürecinde riskli olarak tanımlanan bebeklerin, kaba ve ince motor hareketleri, psiko sosyal gelişimleri değerlendirilir. Bu değerlendirmeler; gelişimdeki gerilikleri tanımlamak, çocuğa özgü terapi uygulamalarını belirlemek ve ilerlemelerini gözlemlemek için önemlidir.
Prematüre bebeklerde erken dönem fizyoterapi yaklaşımları, neonatal dönemden başlayıp 12 aya kadar uygulanan fizyoterapi yaklaşımlarını içerir. Çocuğun majör ya da minör problemine göre fizyoterapi desteği ilerleyen dönemler için de devam edebilir. Fizyoterapiye ek olarak ihtiyacına göre farklı disiplinlerle çalışmalar eklenebilir.
Erken dönem fizyoterapi uygulamalarının hedefleri; kas tonusunu geliştirmek, boyun ve vücut düzeltme reaksiyonlarının gelişimini artırmak, görsel ve işitsel reaksiyonları geliştirmek, kas-iskelet sistemi deformitelerini engellemek, bebek aile iletişimini artırmak, nöro motor değişiklikleri düzenli kontrollerle izlemek olarak sıralanabilir.
Fizyoterapi yaklaşımlarında temel amaç, beyin plastisitesinden kaynaklanan hızlı öğrenme yeteneğini kullanarak normal fonksiyonel hareketlerin kazandırılması ve normal duyu girdisinin verilmesi, çocuğun fizyolojik ve anatomik yetersizlikleri ve çevresel sınırlılıkları içerisinde fiziksel, bilişsel, psikolojik ve sosyal açılardan mümkün olabilen en bağımsız seviyelere ulaştırılmasıdır.
● Pozisyonlamalar
● Özel tutuş şekilleri
● Duyusal girdiği artırmaya yönelik dokunmalar
● Günlük yaşam adaptasyonları
● Fonksiyonal aktiviteler
● Fasilitasyonlar
● Stimülasyon
● İletişim
● Aile eğitimi
● Sırt üstü, yüz üstü ve yan yatışta yapılır.
● Kas tonusunu düzenleyerek stabilizasyonu artırır.
● Orta hat oryantasyonunu sağlar.
● Postür organizasyonunu geliştirir.
● Duyu girdisini artırır.
● Solunum ve beslenme problemlerini en aza indirger.
Bebeğin vücudunun yerçekimine göre adaptasyonunu sağlayarak hareketi kolaylaştırıcı, açığa çıkarıcı tutuş şekilleridir. Bir hareketten diğerine geçerken hareketin akıcılığını sağlamaktadır.
Duyu girdisini artırmak için derin dokunmalar masaj ve sıvazlamalar önemlidir. Bebekler dokunmaya karşı aşırı hassas olabilirler.Özellikle ağız bölgesi,avuç içi ve ayak tabanında hassaslık görülebilir.Çabuk irite olan bebeklerde hafif ritmik sallama, yüz ve vücuda dokunma önerilir.
Terapi esnasında verilen hareketler çocuğun günlük yaşamında kullandıklarını desteklemelidir. Giyinip soyunması, bezinin değiştirilmesi, beslenmesi, uyuması gibi aktiviteleri içermektedir.
Çocuk=oyun demektir. Bebekler doğdukları andan itibaren görerek, duyarak dokunarak öğrenirler. Bebekle her oyun oynandığında beyindeki hücreler arasında bağlantılar oluşur, güçlenir ve bebeğin gelişimine büyük katkı sağlar. Bu bağlantıların ileriki yaşlarda oluşması daha zordur. Ayına uygun oyun ve oyuncaklar aileye önerilir.
Hareketin kolaylaştırılmasıdır. Kas ve eklemlerin fonksiyonel hareket içerisinde hareketi kolaylaştırmak hedeflenir. Çocuğun vücudunu algılaması sağlanır.
Taktil, vestibüler, vibrasyon, proproseptif uyarı, ses aracılığı ile bebeğin ihtiyacına göre uyarıların verilmesi sağlanır.
Çocuk ve aile ile olan tüm iletişim yollarını kapsar. Terapi esnasında aileye model olunduğu unutulmamalıdır. Bebekle diyaloğa geçerken ses ve mimikleri gerektiği kadar kullanmak gerekir.
Erken müdahale sürecinde ailenin katılımı ve işbirliği çok önemlidir. Sürecin etkin şekilde faydalı olabilmesi için uygulamaların günlük yaşama doğru bir şekilde adapte edilmesi gerekir. Terapinin günlük yaşamla nasıl birleştirileceği, ailenin çocukla nasıl iletişim kuracağı ve çevresel düzenlemeleri nasıl yapacağı aileye öğretilir.
Göz Hastalıkları Uzm. Prof. Dr. Murat Karaçorlu’nun “Prematüre Bebeklerde Göz Gelişimi” yazısını da okumanızı tavsiye ederiz.
Başarılı bir şekilde güncellendi
Başarılı bir şekilde silindi
İşleminiz gerçekleştirilirken hata oluştu.