Oysa okul denen sistemle tanışma pek az anne baba için hayal edildiği gibi kolay ve rahatlatıcı olmaktadır. Yuvaya karar verirken özel okul mu, devlet okulu mu, tam gün mü yarım gün mü, haftanın her günü mü birkaç günü mü gibi sorulardan başlamak üzere soru yığınları kurulan bağımsızlık ve rahatlık yönündeki güzel hayalleri bulutlandırmaya başlamıştır bile. Hele bir de okula ilk atılan adımlarda, o en çok sevdiğimizin pek çoğunun o güzel gözlerinde yaş, ardımızdan “anne” diye haykırışları oldu mu, o minik eller pençe gibi ellerimize kilitlenip bizi bırakmak istemedi mi, anne babalığın en zor görevlerinden birinin sürekli suçluluk duygusu ile baş etmek becerisi olduğu farkedilir. Bu duygu anaokulunun sunduğu teknik eğitim ifadelerinden olan PYP, Montessori, High Scope eğitim metodları önermeleri ile de en doğrusunun çocuğumuz için hangisinin olacağı karmaşasıyla da devam eder. Karar verme ve yuvaya başlama eşiği aşıldığında artık okulda etkinliklere katılım, büyüklerle ilişki kurma, talimat alma, arkadaş ilişkileri, dikkatini sürdürme ve ince-motor becerilerin yeterliliği gibi bir dizi eğitim terminolojisi okul toplantıları, öğretmen görüşmeleriyle hayatımıza girer ve özel günler, kutlamalar, bayramlar ile “okulöncesi eğitim kurumu” çatısı altında miniğimiz ile hayaller dünyasından çıkılıp kurumlar diyarına adımlarımız atılmış olur.
Bir kurum olarak okul, çocuklar için anne baba ile kurulan rahatlatıcı üçgenin işlevlerinin sınandığı, bazen altüst olduğu, bazen yeni açılar görmeye yarayan benzersiz bir alan oluşturur. Okulun işlevini tanımlamaya çalışan eğitimciler ve biz ruh sağlığı profesyonelleri bu kurumsal teması “sosyalleşme-toplumsallaşma” gibi sosyoloji dersi teması gibi bir terimle ifade etmeyi seçeriz.
Çocuğun gelişiminin ana özelliklerinin aile içinde filizlendiği ve pekiştiği düşünüldüğünde, okulda eğitim denilen süreç, doğrudan bir gelişimi değil, toplumsallaşarak gelişmeyi içerir.
Okul bir anlamda toplumun değer yargılarını öğretir, ahlaki normlarını pekiştirir, toplumun geçmişi ve geleceği arasında bağlantılar kurmaya yardımcı olur, geçmişi ve tarihi yorumlar, gelecek için umut oluşturur.
Çocuklarımız da bu işlevleri sağlayan müfredat programları, yaş düzenlemeleri, seçme ve seçilme sistemleri, özel eğitim planları içinde yaşayacakları topluma hazırlanmış olurlar. İşte kurumsal okul budur…
Bu işlevlerin dışında kalan az sayıda işlev ise, çocuğun kendi gelişim potansiyelinin keşfini, insan ilişkilerindeki zorlu karşılaşmaları, bilgi kullanabilme alanlarını ve ruhsal özelliklerini bu kurum (minitoplum) içinde doğru yönetilebilmeyi öğrenmeyi içerir.
Anne kucağından inip, ayakların toplumun kurallarından oluşan zeminine basması, pek çok çocuk ve aile için serüvenle doludur. Bu serüvenleri tıbbi terimlerle ayrılık kaygısı, okul ortamında görülen davranış sorunları, yapısal dikkat sorunları, öğrenme güçlükleri, sınav kaygısı gibi çeşitli başlıklar altında incelemek mümkünse de, sorunların görünür hale gelmesine neden olan o güzel çocuğun büyüme yolundaki uğraşları, toplumun bir üyesi olarak birey olma amacı doğrultusunda sergilediği mücadeledir.
Toplumlar genç vatandaşlarını kendilerine nasıl bağlarla bağlamak isterlerse o doğrultuda eğitim hedefleri oluştururlar; o kadar ki, okulla ilgili görülen sorunlar bile toplumdan topluma değişiklik gösterebilir. Örneğin, toplum için başarı hedefi beklentisinin çok yüksek olduğu Japonya’da Toukoukyouhi olarak adlandırılan yoğun okula gitme korkusu büyük bir sağlık sorunudur; bir süre sonra çocuğun odasından dışarı çıkmak istemediği ağır bir ruhsal tablo olan ve yine Japonya’ya özgü bir soruna, temelde depresyonla karakterize hikikomori’ye dönüşebilmektedir.
Japonya bu yaygın okul reddi tablosunu ciddiyetle ele almakta, okulda şiddet (bullying) ve diğer duygusal ve ruhsal nedenlerin araştırılmasına politikalar düzeyinde çözümler aramaktadır.
Okulla ilgili sorunları ele alırken, durumu sadece çocuğun ve ailenin özellikleri ile değil, okulun sundukları, sunabilecekleri ve sunamadıkları ile birlikte değerlendirmek gerektiği ve çocuk ruh sağlığının ancak “okul ruh sağlığı” perspektifi ile birlikte ele alınabileceği hiç akıldan çıkarılmamalıdır.
Okula ilk başlanan zamanki hayal ve beklentiler düzeyinin umudunun ve “sevincimizin” hiç sönmemesi dileği ile bir sonraki yazıda “ayrılık kaygısı” ve “okul reddi” konularında görüşmek dileğiyle…
Kaynakça:
Postman Neil (1996) The End of Education. Vintage Books: New York.
http://hilo.hawaii.edu/academics/hohonu/documents/Vol06x08HikikomoriandSchoolRefusal.pdf
ÇocukluDünya Editörünün mesajı: Okul dönemi geldiğinde her anne ve babayı bir heyecan sarar. Aileler kendi bütçelerine uygun, evlerine yakın, öğrenci profili iyi olan okulları araştırır ve çocukları için en uygun okulu bulma telaşına düşerler. Ebeveynlerin okuldan beklentileri çocuklarını en iyi şekilde eğitmeleridir. Buna uygun okulu, öğretmeni, eğitim felsefesini araştırmak ve bulmak büyük bir eziyet haline gelebilmektedir.
Ebeveynlerin bu panik havası içinde çocukları için en doğru yeri araması zaman zaman çocuklarının korkularını gözden kaçırmalarına sebep olur. Çocuklar okula karşı ve ebeveynlerinden ayrılma gerçeğine karşı ciddi korkular geliştirebilmektedir. Böyle bir durumda bir uzmana danışarak çocuğa hoşgörü ile yaklaşılmalı ve okul fikrine alıştırılmalıdır.
Başarılı bir şekilde güncellendi
Başarılı bir şekilde silindi
İşleminiz gerçekleştirilirken hata oluştu.