Bağlanma ilişkisi, çocuğa güvenlik, koruma ve çocuğun keşfetme vb. yaşamdaki tepkilerini düzenlemesini sağlamak amacıyla doğumdan sonraki ilk yıllarda kurulan bebek ile birincil bakım verenler arasında çift yönlü bir etkileşime dayanır. Doğum öncesi bağlanma; isim atfetme, fetüsle etkileşim, fetüsle konuşma, karnı okşama, doğum öncesi fetal bakım ve fiziksel hazırlık gibi ebeveynin fetüse yönelik duygulanımları, bilişleri ve davranışları ile ilgilidir. Son dönemlerde anne kadar babanın duygusal durumunun da bebeğin bağlanma süreçlerine etkileri olduğu bilinmektedir.
Depresyon dünya çapında işlevselliği bozan ana nedenlerden biridir ve yaşam boyu yaygınlığı kadınlarda %20 ile %25 arasında değişmektedir. Kadınlar depresyona erkeklerden daha yatkındır ve üreme yılları, depresyonun başlaması için özellikle kritik bir dönemdir [3]. Hamilelik sırasında ortaya çıkan depresyona doğum öncesi veya doğum sonrası depresyon olarak %9 ila %19 arasında değiştiği tahmin edilmektedir. Yüksek gelirli ülkelerde yaşayan kadınlar arasında doğum sonrası depresyon %9,6 ve düşük gelirli ve orta gelirli ülkelerde %19,6′dır. Doğum sonrası depresyon on erkekten bir veya ikisini etkileyebilir ve anne depresyonu, onu geliştirmek için önemli bir risk faktörüdür.
Annede depresyon olduğunda; bebekte de depresif belirtiler, uyku ve yeme sorunları, hırçınlık, ağlamalar ve bebeğin genel canlılığında azalma gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Özellikle beynin ön ve orta lobları (parietal-frontal devreler), görsel-mekansal ve nesne kodlama, eylem tanıma ve taklit gibi çeşitli işlevlerden sorumludur. Memelilerde ayna nöronlar üzerinde yapılan nörofizyolojik deneyler, tek hücre seviyesinde bile, duyusal bilginin işlendiğini ve bir motor hareket formatına çevrildiğini, böylece duyusal ve motor kodlar arasındaki eşleşmeyi kolaylaştırdığını göstermektedir. Bu tür çalışmalar, sosyal etkileşimlerin parietal-premotor devrelere gömülü aynalama mekanizmalarına nasıl bağlı olduğunu anlamamıza katkıda bulunmuştur. Ayna nöron hipotezine göre, gözlenen eylemler kişinin kendi eylem programları açısından anlaşılır. Bu eylem-algı sistemi, bireylerin başkalarının eylemlerini aynı eylemleri kendileri yapıyormuş gibi anlamalarını sağlar. Bireyin bir eylemi yeniden üretebilmesi veya taklit edebilmesi için, o eylemin bireyin motor repertuarında olması zorunludur.
Bu durumda bir bebeğin beyin yapısı, nörogelişimsel ve mizaç özellikleri, algısal-duyusal yetenekleri dahilinde gelen bilgileri değerlendirebildiğini düşünebiliriz. Bebeklik döneminde bebeğin mizaç özelliklerinin tanınması bakım vericiler ile bebek arasındaki yakın ilişkide tanınmaya çalışılır. Yenidoğan döneminde ilk 2 ay bebeği tanımaya başladığımızda birincil bakım vericilerin rehberliği oldukça önemlidir. 4. ay ile birlikte bebeğin huylarındaki değişimler çok daha iyi tanımlanmaya başlanmış olduğu için depresif süreçler şüphelenildiğinde bakım vericilerin hem kendileri hem de bebekleri için olumlu davranışsal aktivasyon, olumlu algı ve taklidi harekete geçirecek etkileşimsel beslenme ortamını yaratmaları büyük önem taşır.
Başarılı bir şekilde güncellendi
Başarılı bir şekilde silindi
İşleminiz gerçekleştirilirken hata oluştu.